Ayrılık… Dünyanın en hüzün verici duygularından bir tanesi olsa gerek…
Evini, yurdunu, sevdiklerini geride bırakmak…
Hiç bilmediğin topraklarda, bambaşka bir hayata başlamak…
Ne olacağını bilmeden…
Göç hikâyelerine yabancı değiliz aslında bu topraklarda… Balkan coğrafyasının göbeğinde, bir Rumeli kentinde yaşıyoruz. Her gün konuştuğumuz onlarca insan, yanımızdan geçen yüzlerce hayatın geçmişinde var göçmenlik…
İşte bu hayatlardan biri, eline kalemi kâğıdı aldı ve okuyanı ‘darmadağın’ eden bir hikâye yazdı. Balkan göçmeni bir ailenin kızı olarak babaannesinin anılarından, yaşanmış gerçek olayları roman haline getirdi…
İyi ki de getirdi…
Geçtiğimiz aylarda raflardaki yerini alan “Kerpiç Reçeli” kitabının yazarı Nagehan Kruç Şeremet ile Alternatif Gazetesi olarak bir araya geldik… Damakta lezzetli bir tat bırakan ve okuyucudan büyük ilgi gören kitabından, kendisinden, projelerinden bahsettik…
O’nun Kırklareli öyküsü Büyükkarıştıran’da yaptığı öğretmenlik mesleği ile başlıyor… Ve sonra İstanbul’un kaosundan kaçıp, Lüleburgaz’da yeni bir hayat kuruyor. Yani göçe hiç yabancı değil… Ama ekliyor; “İyi ki de gelmişim!”
Kırklareli’nde hizmet verdikleri aile otellerinin lobisinde bizleri eşi ve iki çocuğuyla birlikte büyük bir samimiyet ve güzler yüzle karşılıyor genç yazar…
Ve kendisinden bahsederek başlıyor anlatmaya…
“Babaannem Anılarıyla Canlandı”
“3 Ekim 1990 tarihinde Beyoğlu’nda doğdum. Bakırköy Anadolu Lisesi mezunuyum. Daha sonra Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünü tam burslu tamamladım. Ardından Atatürk Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi bölümünü okudum. Kırklareli Üniversitesi’nde de Eğitim Yönetimi alanında Yüksek Lisans yapıyorum. 6 sene önce İstanbul’dan Lüleburgaz’a taşındık.”
24 Kasım’da düzenlenen yarışmalara katılan ve3 sene arka arkaya ödül alan Şeremet kendi kendine “Demek ki ben yazabiliyorum ve beğeni topluyorum” diyerek kolları sıvamış. Pandemi de vesile olmuş üstüne. İşte öykünün yazım süreci;
“Pandemiyle beraber hepimizin evlere kapandığı, kitaplara odaklandığı dönemde, ben de hayalimin peşinden gitmeye karar verdim. Öğrencilerim uzaktan eğitim sisteminin başında beklerken arkaya bir word dosyası açtım ve yazmaya başladım. Bu dönemde ailemi 5 ay göremedim ve çok özledim. Kırklareli’ndeydim ve İstanbul’a şehirlerarası ulaşım çok kısıtlıydı… Bu süreçte ailemle olan anılarım aklıma gelmeye başladı.
Anılar zaten babaannemin ailesiyle göçerken yaşadığı birtakım sıkıntılar… İstanbul’da annesiz, babasız dört kardeş yaşam mücadelesi veriyorlar. Sonrasında babaannem kendi hayatını kurduktan sonra da ayrı bir yaşam mücadelesi veriyor. Eşinin sakatlanması sebebiyle çocuklarına tek başına bakmak durumunda kalıyor. Yani bütün aileyi üstlenen hem evde hem iş hayatında yine bir kadın... 1960 ve 1970’li yıllarda İstanbul’da tek başına ayakta kalarak yaşam mücadelesi veren bir kadına hikâye boyunca eşlik ediyorsunuz. Babaannem 2018 yılında vefat etti ama 2023’te yeniden anılarıyla birlikte canlandı.”
“Nasıl Bu Kadar Yıkıcı Bir Kitap Yazdın?”
Peki, kitap çıktıktan sonra aldığı tepkiler nasıldı?
“Okur kitabı çok sevdi ve içten buldu. Ortalama iki günde romanı tamamladıklarını söylüyorlar. “Nasıl bu kadar hem yıkıcı hem umut içeren bir kitap yazdın?”, “Psikolojik olarak çok etkileniyoruz.”, “Bir sayfada bizi üzerken arka sayfada güldürmeyi nasıl başardın?” gibi tepkiler alıyorum. Herkesin hayatında acı ve sevinç bir arada yürüyor aslında. Tam da bu yüzden gerçek hayatı yaşatmak istedim…”
“Bu hikâyeyi yazmanızdaki en büyük sebep nedir?” sorumuza ise şu cevabı veriyor başarılı yazar;
“İlk olarak bir kadının yaşadığı kötü yaşam koşullarını, verdiği hayat mücadelesini herkese duyurmak adına yazdım. Daha sonra biz göçmenlerin büyük bir özveriyle ana vatana göçtükten sonra yaşadığı bir takım sıkıntıları belirtmek istedim. Çünkü herkesle bir kefeye konulan bir topluluğuz ki, bence çok büyük takdirleri hak ediyoruz. Tüm varlığımızı orada bırakıp nasıl yaşam mücadelesi verdiğimizi herkese yeniden hatırlatmak istedim… Daha sonra çocuklarıma bir hatıra bırakmak istediğim için yazdım. Elbette edebiyatçı yönümü de taçlandırmak istedim…”
“Kırklareli’ne Çok Bağlandım”
Biraz da Kırklareli’nden bahsedelim istedik. Kırklareli’nin hayatında çok büyük yeri olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor Şeremet;
“Kırklareli’ne beni bağlayan olay Büyükkarıştıran’da öğretmenlik yapmam. Oradaki öğrencilerim ve oradaki insanlarla gönül bağı kurmam. Bu şekilde Kırklareli’ne daha çok bağlandım. Oradaki yaşamlar beni çok etkiledi. Çünkü İstanbul’da şahit olmamıştım“Küçük bir yerde yaşam nasıl olur?” diye…
Kırklareli’nde kendime vakit ayırmak, kitabı doğurdu aslında. Buraya gelen sanatçıların söylediği; “Kırklareli’nde insanlar yaptığımız sanatı aşkla izliyor ve takip ediyorlar” şeklinde… Yazarlar geldiklerinde imza günü etkinliklerinde uzun kuyruklarla karşılaşıyorlar, tiyatrolar ilgi görüyor, resim sergileri ve konserler gerçekleştiriliyor... Yani Kırklareli okuma oranıyla, sanata verdiği değerle çok örnek bir il.
O yüzden de; “Ben yazmalıyım. Burada bu iş saygı ve değer görecek. Madem böyle bir yeteneğim var, bunu burada devam ettirmeliyim” dedim kendime…”
“Valimizin Çok Desteğini Gördüm”
Geçtiğimiz günlerde Lüleburgaz’da imza günü gerçekleştiren, hatta bu anlamlı etkinlikte Kırklareli Valisi Birol Ekici’yi de ağırlayan “Kerpiç Reçeli”nin yazarı Şeremet;
“İlk imza günümüz Lüleburgaz’da oldu. Önümüzdeki hafta Bursa’da ve sonraki ay İstanbul Marmara Forum AVM’de bir imza törenimiz olacak. Sayın valimizin çok desteğini gördüm. Kitabı iki günde bitirip bana yorumladı ve ardından imza günüme geldi. Sanata ve insana kıymet vererek özveriyle çalışıyor. Her ilde böyle bir Vali yoktur. Belediye Başkanımız da yürekten ilgi gösterdi ve bana “yaptığın işlerin arkasındayım,” imajı çizdi. Bu detaylar aslında “Neden yazmalıyım?” sorusunun da cevabı…” ifadelerini kullandı.
“İkinci Kitap Bitti”
“Peki Ufukta Görünen Başka Projeler var mı?” sorumuza ise şu müjdeli cevabı veriyor yazar;
Evet, ikinci kitabımı da bitirdim. Üç farklı neslin hayatını etkileyen bir olayı ve yarattığı psikolojik etkileri anlattım yeni kitabımda. Yazmayı seviyorum. Bu süreç bana biraz da yazmayı destekleyici bir süreç oldu. “Pandemi”,“eve kapanma” derken,sonrasında bebeğimiz oldu... Okullardan uzak kaldım. Okumak bir bibliyoterapidir. Bana da yazmak bir terapi gibi geldi…”
Gelecek projelerinde Kırklareli’ne de yer vermek istiyor Nagehan Kruç Şeremet…
Yazarın; “Eşim Kırcaali göçmeni. Onlarında bir göç hikâyesi var. Bir kitapta da bunu anlatmayı istiyorum. Dolayısıyla Kırklareli’ne de sonraki kitapta epey yer vereceğim.” sözleri ile söyleşimizi noktalıyoruz.
Atalarımızdan bugüne, göçmen bir toplumun ferdi olarak bizi bize anlatan bu hikâyeyi mutlaka okumalısınız…
“Kerpiç Reçeli”nin tadına siz de bir bakın deriz…
Röportajımızın sonunda bir dilek de bizlerden geliyor; Kim bilir, belki gün gelir “Kerpiç Reçeli”ni beyazperdeden izleme fırsatı buluruz…
(Ferdi Kurtbayram)