DOKU Derneği Başkanı Göksal Çidem tarafından Kırklareli’nde son yıllarda kurulmak istenen maden tesislerinin ve çevre örgütleri olarak verdikleri mücadele ile başardıkları ile ilgili açıklamada bulundu. Erzincan İliç’te yaşanan maden kazasının Türkiye’de gündem olduğunu söyleyen Çidem eğer mücadeleleri olmasıydı şu an Kırklareli’nin de böyle kazaların yaşanabileceği bir yer olacağını sözlerine ekleyerek; “Gündem Erzincan İliç Altın Madeni. Gönüllü olarak yaşamı savunan dostlarımızla bilim ve hukukun desteği ve katkısı olmasaydı… Kırklareli Altın Madeni olarak biz de gündem olabilirdik.
Çünkü; Dereköy-Gümüşalan arasında 14.96 ha da faaliyet göstereceğini beyan eden Yeni Anadolu Mineral Madencilik San.Tic.Ltd.Şti altın madeni açmak için geldi. 07.10.2013 tarih ve 37 sayılı kararla Kırklareli Valiliği “ÇED Gerekli Değildir” kararı verdi. Ancak ruhsat alanı 1999.31 ha olarak görünmekteydi. Yaklaşık 20.000 dekarlık ruhsat alanı ÇED sürecine tabi olması gerekirken ÇED Gerekli Değildir kararında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle Kırklareli’de duyarlılık gösteren kişi ve kurumlar olarak 20 imzalı dava açıldı. Edirne İdare Mahkemesi açılan dava sonucu 03.04.2014 tarih ve 2013/1252 sayılı kararı ile “Hukuka aykırılığı açık olan, dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğuracağından yürütmenin durdurulmasına oy birliği ile karar verilmiştir” denildi. Ardından Kırklareli Valiliği ve Yatırımcı firma 23.09.2014 tarihinde Danıştay Ondördüncü Dairesine temyiz başvurusunda bulundu.
Danıştay Ondördüncü Dairesi 2015/166 Esas ve 2016/1099 sayılı kararı ile Kırklareli Valiliği ve Yeni Anadolu Mineral Madencilik San.Tic.Ltd.Şti nin başvurusunun reddine ve Edirne İdare Mahkemesinin kararını uygulanmasına karar verdi.
Firmanın altın madeni için talep ettiği saha tamamı kapalı orman alanında kalmaktaydı. İdare mahkemesi iptal etti. Danışya onadı. Sevindik” dedi.
"Görücü usulü hazırlanan ÇED raporları doğal varlıklarımızı yok sayamaz"
Bu karara sevinmiş olmalarına rağmen bu kez Geçitağzı ve Kula köyleri için başka bir projenin gündeme geldiğini söyledi. Bu projeye de itiraz ettiklerini söyleyen Çidem, o zaman ki savunmasında ki ifadesinin; “Yaşamı savunmaya devam edeceğiz” olduğunu belirtti. Dereköy Altın Madeni için verilmiş emsal karar ortada iken yine ÇED Gerekli Değildir kararı almanın mümkün olmadığını ifade eden Çidem; “Yaptığımız itirazlar ve suç duyurularının ardından Kırklareli Valiliği ÇED Gereklidir kararı vereceğini yazılı olarak bildirdi. ÇED raporu hazırlanamadan 15 Temmuz 2016 Darbe girişiminden sonra Koza Altın Madenine kayyum atandı” sözlerini sarf etti.
Geçitağzı-Kula köylerinde kayyum atanan Koza firmesının aynı yerde tekrar altın madeni için talepte bulunduğunu vurgulayan Çidem, yaklaşık 31 bin dekar orman alanında altın madeni açılmak istendiğinin altını çizdi. Çidem Erzincan İliç’te yaşanan olayı örnek göstererek; “Duyuruların ardından Kırklareli Kent Konseyi, Kırklareli Barosu, Trakya Platformu ve DOKU derneği olarak köylerimizde kahve toplantıları yaparak, bu altın madenciliğinin yaratacağı sonuçları, bilim insanlarının hazırladıkları rapor ve sunumlarla köylülerimize aktardık.
Her iki köyde de yaşayan köylülerimizle birlikte il merkezinden de bir çok kişi, kurum, dernek, sendika, kooperatifler, üretici birlikleri, meslek odaları ile birlikte emsal kararlar ve bilimsel raporlar eşliğinde itirazlarımızı yaptık. Emsal yargı kararı var, bilimsel raporlar var. Görücü usulü hazırlanan ÇED raporları yöredeki insanı, doğal varlıklarımızı yok sayamaz.
Dereköy, Geçitağzı ve Kula Orman köyüdür. Ormanlar yok olurken, orman köylüsü de geçimde ve yaşamda acze düşüyor. Oysa Anayasanın 170.maddesinin orman köylüsünün kalkındırılmasını esas alan bir düzenleme olduğu, Bu düzenlemeye istinaden 6831 sayılı Kanunundaki maddeler ile orman köylüsüne çeşitli imtiyazlar tanındığı, Anayasal güvence altında olan orman köylüsünün geçim ve yaşam alanlarını yok edecek ihale süreçleri sonlandırılmalıdır.
Ormanlar, bitki ve hayvan türleri için kritik yaşam barınma ve üreme alanlarıdır. Ormanlarda yaşayan türler, orman sağlığının korunmasında önemli bir rol oynar.
Ormanlık habitatlarda meydana gelen değişiklikler, onlara bağlı olan türlerin yok olmasına yol açıyor. Ormanın temel fonksiyonları olan oksijen üretimi, su kalitesini artırması, toprağın yüzeysel akışını durdurması, karbon yutak alanı olması, yaban hayatı için yaşam alanı olması vs gibi fonksiyonlarını yerine getiremeyecek olması durumları göz önünde bulundurulduğunda, orman bütünlüğüne zarar verecek projelerde bilim insanlarının uyarılıları dikkate mutlaka alınmalıdır. Alınmazsa ne olur. İliç’e bakın.
İki yıl önce yaptığımız itirazlar Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına iletildi. Biz buradayız. Ne köyümüzü, ne dağımızı ne de bağımızı vahşi madenciliğe vermeyeceğiz. Verirsek ne olacağı ortada. İliç'e bakın. Bu şirketler kasalarını, ceplerini doların yeşili ile doldururken, bizim yeşilimizi yok etmekle kalmıyor. Canlarımızı da alıyor. İliç’e bakın” ifadelerini kullandı.
"Geçmişten bize kalan toprakları geleceğe bırakmak zorundayız”
Istrancaları ve tüm ormanları korumanın bir zorunluluk olduğunun yineleyen Çidem; “Sadece bunlarla bitmiyor bu vahşi madencilik MAPEG (Maden Petrol Genel Müdürlüğü) ilimiz sınırlarında yeni ihale duyuruları yapıldı. İhale duyuruları çoğunlukla IV gurup maden ihalesi. 4. Grup madenler arasında sodyum, potasyum, lityum, iyot, bor tuzları gibi 100'e yakın endüstriyel hammadde; linyit, taşkömürü, uranyum, toryum, radyum gibi enerji hammaddeleri ve altın, gümüş, platin, bakır, demir, krom, titan ve alüminyum gibi metalik madenler yer alıyor.
Orman içinde, Ormanın ve tarım alanları üzerinde ve longoz ormanı su kaynaklarını tehdit ediyor. İhale süreçleri de takip ediyor, yasal süreler içinde bilimsel verilerle itiraz ediyoruz. Bu konuyla ilgili yerelde seçilmiş olanları da bilgilendiriyoruz. Tabiki bilgilenmek isteyen siyaseten seçilmişleri.
Istrancalarda altın madenciliği yapmak çok ta kolay değil. Flora ve Faunası, biyolojik çeşitliliği, ormanı suyu ile çok özel bir bölge. Sadece bizim değil Avrupa’nın en önemli doğal alanı. Hatta günümüzden 8500 yıl önce yerleşik tarımın yapıldığı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Geçmişten bize kalan toprakları geleceğe bırakmak zorundayız” şeklinde konuştu. (Volkan Abuy)