Kırklareli 6 Kasım 1922 günü, Yunan idaresi yönetimi Fransızlara teslim edilmiş, Kırklareli’nde kalan Rumlar Yunanistan’ın onayı ile şehri ateşe vermek istemişler ama amaçlarına erişememişlerdi. Türkan Doğruöz kitabında o günleri şöyle anlatır: "9 Kasım 1922 Perşembe akşamı, saat altı sıralarında Trakya-Paşaeli Cemiyeti Heyet-i Merkeziye üyelerinden Süleyman Şevket Bey, Eğridereli Necati Bey, Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinden Ali Rıza ve Tahir Beyler otomobille Kırklareli’ne geldiler. 10 Kasım 1922 günü Kırklareli’nde yaşananlar İkdam gazetesinde şöyle anlatılıyordu. 'Mutasarrıf Asım Bey hükûmet binası olarak kullanılan İptidai Okulu’nun (daha önce Kocahıdır İlkokulu) önüne geldi. Yunan işgali sırasında, Askerî Divân-ı Harp olarak kullanılan bu bina, şehrin Yunan işgalinden kurtuluşunda(10 Kasım 1922) İngiliz, Fransız ve İtalyan Kumandanlarını misafir etmiş, aynı gün Hükumet Merkezi olarak şanlı bayrağımıza merasimle kavuşmuştur. Binanın kapısının üzerine, acı günlerin işareti olan siyah bir örtü asılmıştı. Asım Bey ilerleyerek,hızla örtüyü çekti. Siyah örtü parçalandı. Yırtılan siyah örtünün altından, büyük ve muhteşem al bayrağımız göründü. Bütün halk coşku ile ‘Yaşasın Büyük Millet Meclisi!’ diye bağırarak yeri göğü inletti.'
Hükümet binasının önünde Edirne Milletvekili Mehmet Şeref Bey ve Vali Şakir Bey halka hitap ederek teşekkür ettiler ve bundan sonra yapılması gerekenleri anlattılar. Fransız Binbaşısı Dukoy, İngiliz Binbaşısı Lawrence ve İtalyan Binbaşısı ile Vali Bey Hükumet binasında bir toplantı yaparak Mutasarrıf Vekili Asım Bey’in görevini Mutasarrıf Tevfik Sırrı Bey’e, Belediye Başkanlığını da Süleyman Şevket Bey’e verdiler. Jandarma Mıntıka Müfettişliğine Mümtaz Bey, Jandarma Bölük Komutanlığına da Hüseyin Avni Bey tayin edildi. Kurtuluş gecesi meşalelerle donatılan şehirde alkollü içecekler yasaklanırken ziyafetler verildi, halk büyük fener alayları yaptı ve sabahlara kadar Kırklareli sokaklarında dolaştı. Kırklareli halkı adına Belediye Başkanı Süleyman Şevket Bey ve eşraf tarafından yaşanan kurtuluş coşkusu ve sevinci TBMM’ye çekilen bir telgrafla dile getirildi." (Milli Mücadele Döneminde Kırklareli)
Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatına kadar on altı yıl boyunca Kurtuluş kutlamaları 10 Kasım’larda yapılır. 10 Kasım 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatıyla Kurtuluş günü Kırklareli için yasla sevincin birleştiği bir gün olur. 10 Kasım 1938’den itibaren 1955 yılına kadar sabahları Atatürk’ü anma töreni, öğleden sonra da Kurtuluş Bayramı geçit töreni yapılır, 1955 yılından itibaren ise bu törenler 9 Kasım’a alınır. Ancak Kırklareli Belediye Meclisinin 26/10/1988 tarihli kararı ile tekrar 10 Kasım öğleden sonraya alınır. En son olarak Kırklareli Belediye Meclisi’nin 04/10/2019 tarihli (158 No’lu) kararı ile de Kırklareli’nin Kurtuluş Bayramı 11 Kasım tarihinde kutlanmaya başlanır. Gördüğünüz gibi “Yas ile Kurtuluş sevincinin iç içe geçtiği tek il sayılan Kırklareli’nde Atatürk’ü anma ve kurtuluş kutlamalarının hangi tarihlerde yapılacağı hep tartışılan bir mesele olmuştur. Benim şahsi düşüncem Ahmet Rodopman’ın 10 /11/2024 tarihli Alternatif Gazetesi’ndeki yazısında dediği gibi, Büyük Atatürk’ü bağlılık ve saygıyla andığımız 10 Kasım günlerinde onun şehrimize armağanı sayılan Kurtuluşumuzun da kutlanmasının doğru olacağı yönündedir.
Büyük Atatürk’ü her yıl anarken yeri doldurulması zor kaybından dolayı yaşadığımız üzüntüyü bir yasa dönüştürmek yerine onun geleceğin Türkiyesi için belirlediği kurucu ilkelerine sonuna kadar sahip çıkılmayı çok daha değerli buluyorum. Atatürk’ü Anlamak başlığı ile yazdığım eski bir yazımı yeniden okurlarımla paylaşmak istiyorum: ”Atatürk'ün hayatı bu coğrafyanın içinden çıkmış, onun havasıyla, toprağıyla, yaşanan maceralarla olgunlaşmış bir var olma bilincinin şiirsel hikayesidir. Atatürk tapınılacak bir şahsiyet değildir. Onun ruhundaki özgünlük olsa olsa bir yaşam pınarına benzer. Bu pınarın ana karakteri bağımsızlık ve özgürlüktür. Atatürk yaşadığı dönemin içinde yeşeren yaratıcı, akılcı, kucaklayan, besleyen, bir yaşam gücüdür. O bir kalıbın içine sığdırılamaz. Ait olduğu toplumun tarihsel birikimlerinde saklı enerjiyi keşfeden, bunu çağdaş, akılcı ve müreffeh bir yaşam tarzını yaratmada kullanabilen, bütün koşulları böyle bir hedef uğruna yönetebilen bir liderdir o.
Onu kaybetmenin acısı bu müstesna özelliklerin yeri doldurulamayacak kadar değerli olmasındandır. Bu nedenle olsa gerek Atatürk'ü kaybettiğimiz gün gerçek bir yasımıza da dönüşmüştür. Ancak böyle de olsa onu sadece bu yas ile hatırlamak aziz hatırasına saygısızlık sayılmalıdır.
Atatürk yeri kolay doldurulamayacak bir lider olsa da onun bizlere öğrettiği yolda yaptıklarının daha ötesine ilerlemenizi sağlayacak ilkeler, doğrular, hedefler vardır. Bunları yaşatır, sahiplenirsek ona olan borcumuzu ödemiş oluruz.
Atatürk'ün başarısındaki gizi bir hayat pınarına dönüştürmek zorundayız. Bunun anlamı, bağımsız, demokratik bir cumhuriyettir. Onun bize öğrettiği deneyimler, kazanımlar ile yolumuza devam etmeli, özgür ve müreffeh bir ülke azim ve ideali ile geleceğe bakmalıyız.”