Gündem

Yenidoğan Çetesi Mağduru Keşan’dan Haykırdı “Peşini Bırakmayalım”

Keşan Emek Demokrasi Platformu kamuoyunda ‘’Yenidoğan Bebek Çetesi’’ olarak adlandırılan olaya tepki göstererek basın açıklaması gerçekleştirdi

Keşan Emek Demokrasi Platformu bileşenleri tarafından dün saat: 18.00’de Cumhuriyet Meydanı’nda ülkemizde yaşanan ve büyük yankı uyandıran 19 özel hastanede 12 bebeğin ölümüyle sonuçlanan ve kamuoyunda ‘’Yenidoğan Bebek Çetesi’’ olarak adlandırılan olaya tepki gösterilerek basın açıklaması gerçekleştirildi.

Cumhuriyet Meydanında bir araya gelen Keşan Emek ve Demokrasi platformu bileşenleri ve vatandaşlar ellerinde dövizler taşıyarak, sloganlar atarak, yaşananları protesto ettiler.

Konu ile ilgili basın açıklamasını platform bileşenleri adına kamuoyuna ve basına Uğur Özdağlı gerçekleştirdi.

Basın açıklamasına katılım sağlayan ve yakın zamanda söz konusu olayda adı geçen hastanelerden birinde tedavi gören yeğenini kaybettiğini ifade eden Irmak Demirel duygu ve düşünceleri ile tepkilerini dile getirdiği kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Demirel konuşmasında; ‘’Yeğenim gibi melek olan çocuk ve bebeklerin ailelerine başsağlığı diliyorum ve güçlü kalıp olayların peşini bırakmamalarını rica ediyorum” ifadelerini kullandı.  

Demirel’in ardından basın açıklamasını gerçekleştirmek üzere sözlerine başlayan Uğur Özdağlı; toplanma amaçlarını ’ Yenidoğan çetesi özelleştirmenin sonucudur. Özel hastaneler kamulaştırılsın.’ İfadeleriyle özetleyerek basın açıklamasını gerçekleştirdi.

Özdağlı şunları kaydetti;

‘’Bugün karşınızda, yürek yakan bir çöküşün acı tablosunu dile getirmek için bulunuyorum. Bir çöküş ki sadece yenidoğan bebeklerin değil, tüm sağlık sistemimizin canına mal olmuştur. İnsan hayatının değersizleştirildiği, haksız kazançların hayatları tükettiği bir düzenin içindeyiz. Ve bu düzenin adı “Sağlıkta Dönüşüm” olmuştur.

Sorumlu sadece bir çete değildir. Bu çöküş, bizzat kamu politikalarıyla başlatılmış, devletin geri çekilip özel sektöre alan açmasıyla derinleşmiştir.

Özel hastanelerin çıkarları kamu sağlığının önüne konmuştur. Halkın sağlığı, kâr odaklı bir düzenin eline bırakılmıştır. Dünya, vatandaşlarına 3 dolara aşı sağlarken bizde araya giren firmalar sayesinde 12 dolara çıkarılmış, aradaki fark yandaşlara aktarılmıştır. İnsan hayatı üzerinden rant elde etmekten çekinmediler!

Son yirmi yılda kamu hastaneleri % 18 büyümüş, bu sürede özel sektör % 400 büyümüştür.

İstanbul’da yoğun bakım yatak sayısı kamuda 4000, özel sektörde 7500 civarındadır.

Sağlıkta dönüşümle, sağlık sermayeye kurban edilmiştir! İnsanların sağlığı, devletin asli görevi olmaktan çıkarılmış, sermayeye teslim edilmiştir. Yap-işlet-devret modeliyle inşa edilen binalar ve köprüler, depremde yerle bir olmuş, halkın güveni enkaza dönüşmüştür.  

Sistemin kirli yüzü her alanda kendini göstermektedir. Öyle ki, yalnızca sağlık çalışanları değil; savcıları dahi tehdit eden, gözdağı vererek sindirmeye çalışan bir yapı ortaya çıkmıştır. Aba altından sopa göstererek, mafyavari yöntemlerle savcıların üzerine baskı kuran bu acımasız para kazanma hırsı, sistemin çürümüş gerçekliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu, hukukun bile susturulmaya çalışıldığı bir düzendir. İnsan hayatı kadar adaletin de çıkar ilişkilerine kurban edilmesi, bu sistemin yozlaşmış yapısını açıkça gözler önüne sermektedir.

Bu çöküş, yalnızca yenidoğanlarda değil; erişkin bakımından evde sağlık hizmetlerine, doktorundan hemşiresine, ambulans sistemine ve 112 çağrı merkezlerine kadar her noktada hissedilmektedir. Sağlığın tüm unsurları, çıkar ilişkileri ve mafyanın ağına düşmüştür.

Pandemi döneminde, İspanya’da tüm özel hastaneler kamulaştırılırken, Türkiye’de altından metro geçen havaalanı yıkılarak özel hastaneye dönüştürülmüştür. Bu durum, ülkemizde sağlığa bakış açısının ne kadar sığ ve çıkar odaklı olduğunu gözler önüne sermektedir. Kriz anlarında dahi halkın sağlığı değil, özel sektörün kârı önceleyen bir yaklaşım benimsenmiştir.

Sağlıkta ve eğitimde ticaret olmaz, rant olmaz, kâr olmaz! İnsan hayatı ve bir çocuğun geleceği, hiçbir ticari hesaba sığdırılamaz. Herkese eşit ve nitelikli sağlık ve eğitim hizmeti acilen hayata geçirilmelidir. Kandan para kazanan vampirlere yol açan bu düzen, derhal değiştirilmelidir! İnsan hayatını hiçe sayarak çıkar peşinde koşanlara karşı sesimizi yükseltmeli, bu adaletsiz sistemi kökünden dönüştürmeliyiz.

Bu karanlık tabloyu değiştirmek zorundayız. Çünkü biz, insan hayatının ve eğitimin, maddi hesaplarla ölçülemeyecek kadar kıymetli olduğunu biliyoruz. Çünkü sağlık ve eğitim, bir lüks değil; herkes için bir temel haktır!’’