Son otuz yılını geçirdiği Kırklareli’nde 3 Şubat 1950 yılında kaybettiğimiz Vahit Lütfi Salcı’yı bu günlerde çok az kişinin hatırladığını düşünüyorum.

Hayatı bir roman yazılacak kadar ilginç olaylarla dolu olan Vahit Lütfi Salcı, gençlik yıllarından başlayıp Kırklareli’nin bir bucağında sona eren; sürgünler, maceralar, acılarla yüklü bir hikâyenin kahramanı olarak yaşadıklarına meydan okurcasına sabır ehli bir araştırmacı ve bir musiki üstadıydı. Onun bıraktığı izleri takip etmek üzere çıktığınız yolculukta hemhal olacağınız bir insanla karşılaşırsınız. Bu yazımda onu farklı kılan özellikleri vurgulamaya çalıştım. Bunu yaparken bu çok yönlü kişiyi daha iyi anlatabilmeyi, sesini yeni kuşaklara duyurabilmeyi, eserlerine ve anılarına sahip çıkılmasını istedim. Yazıyı sabırla okuyacak değerli okurlarım için küçük bir hatırlatmayı da sona sakladım.

Clipboard01-394

                                                               ***

Asıl adı Abdülvahit Coşkunlu olan Vahit Lütfi Salcı 1883 yılında İstanbul Kadırga'da doğar. Babası telgraf müfettişi Lütfi Bey, annesi tabip Binbaşı Nuri Bey'in kızı Naciye Hanımdır. Salcı soyadını Türklerin Rumeli'ye geçişleri sırasında sal yapan ustalardan biri olan büyük dedesi Salcıbaşı Salih Usta'dan almıştır.

Vahit Lütfi'nin Nuruosmaniye'deki Taş Mektepte başlayan öğrenimi Darüşşafaka’da, daha sonra da Harbiye Nezareti Sanayi İdadisi ve Kuleli Askeri İdadisi'nde devam eder, ardından Harp Akademisi'ne (Mekteb-i Harbiye) girer. Ancak bildiğinden şaşmayan özgün yapısıyla ikinci sınıftayken yazdığı bir mektup yüzünden okuldan çıkartılır ve Dersim'e sürgün edilir. Vahit Lütfi'nin renkli ve aykırı kişiliği böyle başlayan ve devam edecek olan maceralı bir yolculuğun yansımalarıyla doludur.  Doğu'da başlayan sürgün hayatının ardından 4,5 yıl Elâzığ’da ve Sivas'ta kalır. Bu sırada bölgedeki halk edebiyatı ile ilgilenmeye başlar ve araştırmalar yapar. Bu arada çok ilginç bir şekilde Rusya'ya kaçar ve Moskova Konservatuarı öğretim üyelerinden Profesör Lebiski'nin yanında ikinci kemancı olur. Vahit Lütfi'nin hayatını okurken öğrendiğim en ilginç olaylardan birisi budur ve onu farklı kılan özelliklerini daha iyi kavramamızı sağlar.

Bu sırada İstanbul'da önemli siyasi gelişmeler yaşanmaktadır. Onu sürgüne gönderen Abdülhamit'in 1876 Anayasası'na göre kurulan Meclisi kapatmasından 30 yıl sonra, 23 Temmuz 1908 de İkinci Meşrutiyet ilan edilir. Artık Abdülhamit dönemi kapanmak üzeredir. Vahit Lütfi Rusya'dan İstanbul'a döner ve çeşitli yerlerde müzik öğretmenliği yapar. Bu dönem 1912 de başlayıp 1913 yılında sona erecek olan Balkan Savaşı yıllarıdır. Bu sırada Ankara'ya gider ve kısa sürecek bir evlilik yapar. İlk çocuğunu ve eşini Birinci Dünya Savaşı öncesinde kaybeder.  Ardından Birinci Dünya Savaşı başlayınca asker olarak önce Edirne Karaağaç’ta sonra Çanakkale'de Yarbay Mustafa Kemal'in birliğinde görev alır. Sonra da Şam, Kudüs, Trablusşam Lisesi ve Öğretmen Okulunda öğretmen olarak askerlik görevi devam eder. Savaşın sonlarına doğru İstanbul'a döner ve Çamlıca'daki Küçük Zabit Mektebi'nde müzik öğretmeni olarak çalışmaya başlar.

32Q43

Gördüğünüz gibi savaşların tozu dumanı içinde oradan oraya sürüklenen bir hayatı vardır Vahit Lütfi'nin ve bu arada ailesini de kaybetmiştir. Her halde o günlerde yaşadığı yoğun acılarla baş edebilmesi ruhunu iyileştirecek olan müzik yeteneği ve araştırıcı kimliği sayesinde olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra Vahit Lütfi'nin hayatında yeni bir sayfa açılır. Bu yeni dönemde artık onu Trakya topraklarında başlayan bir serüvenin içinde görüyoruz. Savaş sonrası Trakya'nın en acılı yıllarıdır. Yunanlılar Trakya illerini birer birer ele geçirmişlerdir. En son olarak Kırklareli de işgal edilir. Rumların Türklerle yıllardır birlikte yaşadığı bu topraklarda şimdi Yunan askerleri köylere baskınlar yapmakta, insanlara saldırılmakta, malları yağmalanmaktadır. Bu sırada Vahit Lütfi Kırklareli'nde Karakaş mahallesinin sığır çobanlığı yapmaktadır. Yunanlılar tarafından arandığını öğrenince saklanmak için Kofçaz'a kaçar. Anlatıldığına göre Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nın başladığı bu günlerde göbeğine kadar sakal bırakır, bütün Trakya'yı böyle dolaşır. Bu yüzden köylerde ona insanlar Vahit Dede demeye başlamışlardır. Kırklareli’nin kurtuluşundan sonra mutasarrıf Tevfik Sarı Beyin isteği Demirköy Kaymakamlığı tahrirat katipliğine atanır. Ancak burada kaymakam ile tartışır ve görevinden istifa ederek yayan olarak Kırklareli’ne döner. Yolda geceyi Pınarhisar yakınlarındaki bir ağılda koyunlar arasında geçirir. Daha sonra İstanbul yolu üzerindeki bir handa günlerce kalacaktır.

32434

Vahit Lütfi'nin hayatı Kurtuluş Savaşının bitmesi ve ardından Cumhuriyet'in ilan edilmesi ile normale döner. 1925 yılında Kırklareli halk şairlerinden Mastan Babanın kızı Ayşe ile evlenir. Ondan Ülkü ve Lütfi adında iki çocuğu olur. Ancak Ülkü’yü 1941 yılında kaybederler. Bundan sonra Vahit Lütfi Salcı'yı bölgenin kültürel bir zenginliği olan Bektaşi müziği ve Bektaşi dini oyunlarının içinde görürüz. Balkanlarda ve elbette Trakya'da yaşanan Bektaşi-Alevi inançlarının müzik, türkü, dans biçimlerinde yansıyan kültür varlığını araştırmak, belgelemek, derlemek, kitaplaştırmak artık Vahit Lütfi Salcı'nın üzerinde yoğunlaştığı konulardır.

Kırklareli Gençlerbirliği Bandosu Öğretmenliği, Kırklareli Halk Musikisi Cemiyeti kuruculuğu ve koro şefliği, Babaeski Spor Kulübü Bandosu kuruculuğu ve şefliği gibi görevlerde yine Vahit Lütfi Salcı vardır. Kırklareli Halkevi’nde müzik öğretmeni olarak çalışır. En huzurlu ve üretken günleri Alpullu’da geçer. Yedi yıl boyunca Alpullu Şeker Fabrikası ve Spor Kulübü Bandosu ve Alpullu 10. Alay Bandosu kuruculuğu ve şefliği yapar.

Clipboard03-10

Vahit Lütfi Salcı’nın araştırmacılığı yurt dışında da saygı ve ilgi görür. Çalışmaları ile ilgili olarak Paris’te “Sur la Musique SecretedesTurque Alevi” adlı 40 sayfalık bir kitap yayımlayan Fransız Müzikoloji Derneği Genel Sekreteri Eugene Borrel, Salcı’ya yazdığı bir mektupta onun medeni cesareti, samimi üslubu ve konularının orijinalliğinden övgü ile söz eder:

 “... Yeşil Bartın gazetesindeki yazılarını görmekle memnunum. Onları bilhassa takdir ediyorum. Çünkü, siz hiçbir şeyden çekinmeyen ve kemali serbesti ve samimiyetle yazan halis bir Türk’sünüz. Sonra, gerçek Türk musikisini koruyorsunuz... Kızılbaş Şairleri konulu çalışmanız yeniliğinden ve şimdiye kadar bu konuda bilgi alma imkansızlığından dolayı beni meftun ediyor.” 

Müzik eğitimini Bektaşi çevrelerinden ve ailesinden almış olan Salcı, Bektaşi nefeslerini bandoya çok sesli olarak çaldırır, söyletirdi. Besteleri yanında hiçbir yerde yayımlanmamış cesur Taşlamaları da vardır.  Araştırmacılığını müzik adamlığından ayrı düşünmek zordur. Çünkü halk kültürü araştırmalarının çoğu halk musikisi ile özellikle gizli halk musikisi ile ilgilidir. Vahit Lütfi'nin en önemli yönü muhtemelen araştırmacılığıdır.

                                                        ***

Kırklareli halkı onu Vahit Dede diye tanıdı. Hayatının son zamanları Kırklareli'nde geçen müzik, folklor araştırmacısı ozanı Kırklareli şimdi ne kadar hatırlıyor, biliyor, değerini takdir ediyor, emin değilim. Oysa Vahit Lütfi Salcı özellikle bu toprakların Bektaşi Müziği konusunda çok önemli çalışmalar yapmış, kitap ve makaleler yazmış biri; bu nedenle eserlerine sahip çıkılması gerekiyor.  

1948 yılında Polos'daki memuriyet görevinden emekli oluşu nedeniyle kendisi için yapılan bir veda toplantısında yaptığı aşağıda paylaştığım teşekkür konuşmasında şunları söyler Vahit Lütfi Salcı:

“Sevgili Kırklarelili yurttaşlarım! Yarım yüzyıldan fazla bir zamandan beri memleket folklor ve edebiyatı ile musiki ve şiir sanatları arasında büyük bir zevkle vaki olan çalışmalarım, siz il gençleri ve aydınları tarafından lütfen takdir buyurarak bu gece adıma bir jübile tertip etmek suretiyle gösterdiğiniz ilgi bana yaşamımın ilk büyük saadetini tattırdı.Bu umut içimden coşup şükran ifadelerimi arz etmeye söz bulamıyorum. Yalnız şu kadar bir maruzatta bulunmaya cesaret edeceğim:Okuduğumuz büyük ilim kitaplarından anlıyoruz ki, aslen Flâman ırkından olup Berlin ve Viyana'da yaşayıp uluslararası müzik dehası kabul edilen Ludwig van Beethoven, yanındakilere; "Komedi bitti, perde indi!" demiştir. İşte benim de artık oynamakta olduğum komedi bitmiş ve perde inmekte bulunmuşken siz gençler bana bu akşam bir perdelik daha rol vermekle hayatıma hayat kattınız. İşte bende bu akşamdan kalan zevk ve saadet budur. Şu hâlde sizin bana güven ile verdiğiniz bu rol ve vazifeyi bundan sonra daha canlı ve heyecanlı olarak yapacağıma değerli huzurlarınızda söz veriyorum.”

Clipboard02-27

                                                              ***

Şimdi böylesine değerli bir şahsiyete ev sahipliği yapmış olan Kırklareli’nde maalesef artık hatırlanmaz ve anılmaz biridir Vahit Lütfi Salcı. Onun yerini dolduracak yeni araştırmacıların çıkmaması da hala farkında bile olunmayan ayrı bir noksanlıktır. Hakkında yazılmış tek kapsamlı çalışma Fazlı Arslan tarafından yapılmıştır. ( Vahitname, Musikişinas-Halkbilimci, Vahit Lütfi Salcı, Mavi Yayıncılık, Ankara, 2015)  Bildiğim kadarıyla Kırklareli Üniversitesi’nin ilgili bölümlerinde şimdiye kadar onun hakkında yapılmış bir tez çalışması veya bilimsel çalışma da henüz yoktur. Yakın geçmişte benim bu konuda Kırklareli  Üniversitesi nezdinde yaptığım şahsi girişimler de yeterli olmadı ya da sesimi gerektiği kadar duyuramadım. Ama bu konu daha fazla ertelenmemeli. Bulunduğumuz coğrafyanın kültür ve sanat tarihini yakından ilgilendiren ve günümüzde izleri hala yaşayan Bektaşi gelenekleri ve müziğinin yaşatılması, tanıtımı açısından son derece önemli bir konudur. Ne yazık ki tarihi süreçte yaşanan dini yasaklamalar nedeniyle kırsal kesimlerdeki halkın yaşam biçimleri, inanç ritüelleri, folklorik zenginliği yaratan özgünlüğü görmemezlikten gelinmiş hata küçümsenmiştir. Bektaşi toplumunun ibadetleri ve dini müziği böyle bir ortamda içine kapanmış şekilde yaşamaya devam etmiştir. Vahit Lütfi Salcı bu gizliliğin perdesini kaldırmak için büyük uğraşlar vermiştir.  Onun yaşarken savunageldiği bu ayrıksı tutum elbette şehirli çevreler tarafında hoş karşılanmamış ve ölümünden sonra da aynı tepkiler nedeniyle yaptığı işler önemsenmemiş, hatta yok sayılmıştır. Bugüne geldiğimizde konuyu bu açıdan ele almakta fayda var. Elbette bu noktaya gelinmesinde birçok faktör rol oynamıştır. Ben burada özellikle Bektaşi inancına sıcak bakmayan şehirli kesimin tutuculuğunu ve bunun siyasi rollere etkisini önemli iki etken olarak görüyorum. Ama burada Bektaşi toplumunun giderek daha fazla içine kapanması ve sessiz kalması da görmemezlikten gelinemez.

Geçmiş yıllara baktığımızda Vahit Lütfi Salcı’nın hatırasına saygı ve takdir edilme açısından yakın zamanlara göre farklı bir yaklaşımın olduğunu da hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum.  Nitekim yaptığım incelemeler gösteriyor ki bugünkü ilgisizliğin ve umursamazlığın tersine 35 yıl öncesine gidildiğinde kendisi için anma törenleri yapıldığını görüyoruz. Yukarıda belirtiğim belirttiğim 1948 yılına ait jübile töreni dışında ilk defa 1-3 Şubat 1989 tarihinde Kırklareli Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından Kırklareli İl Kütüphanesinde bir anma töreni yapılmıştır. Belediye başkanı Ali Nazmi Üstündağ’ın açılış konuşması ile başlayan toplantıda Etem Ütük tarafından Vahit Lütfi Salcı’nın hayat hikayesi, şiirleri, besteleri, folklorcu yönü anlatılmış. İkinci anma toplantısı ise yine aynı dernek tarafından 27 Şubat 2004 yılında aynı yerde yapılmıştır. Bu kez toplantıya Trakya Üniversitesi’nden Mevlut Yaprak ve Araştırmacı Nazif Karaçam katılmışlar. Son anma toplantısı da bundan 3 yıl sonra Trakya Turizm Derneği tarafından 6 Şubat 2007 tarihinde İl Halk Kütüphanesinde gerçekleşmiş, törene konuşmacı olarak Mesut Yaprak katılmıştır.

Çalışmaları dünya literatürüne girmiş yapıtlar olarak kabul edilen, adı bir büyük müzikolog, saygıyla anılan bir halk bilimi araştırmacısı olarak geçen Vahit Lütfi Salcı ne yazık ki en verimli dönemini geçirdiği Kırklareli’nde ölümünden sonraki 74 yıl boyunca sadece 3 kere anılmıştır…

Bunun nasıl bir ayıp olduğunu söylemeye dilim varmıyor…

Vahit Lütfi Salcı’nın eserleri bugün nerededir, kimlerin elinde bulunuyor, bunların hiçbiri belli değil. Hatta aldığım duyumlara göre eserlerinin büyük çoğunluğu ABD’de bulunuyor.  Hakkında yayımlanmış sayısı sınırlı birkaç kitap ve makale dışında elde fazla bir yayın henüz yoktur.

Son olarak hatırlatmadan geçemeyeceğim bir husus da Kırklareli Kocahıdır Mahallesinde adını Vahit Lütfi Salcı’dan alan sözde bir parkın “rezalet” denecek kadar perişan ve utanılacak halidir. Yıllardır bütün uyarılarıma rağmen Belediyemiz maalesef bu konuda sessiz kalmıştır.

Bütün bunları hatırlatmayı bir görev biliyorum. Umarım bu yıl belki olmaz ama bundan sonra her yıl 3 Şubat’ta Vahit Lütfi Salcı anma toplantılarına önderlik edecek kişi ve kuruluşlar çıkar. Bahsettiğim parkın yaşattığı çirkinliğe de bir çözüm yolu bulunur…

Kaynak:

1)Mevlüt Yaprak, Vahit Lütfi Salcı’nın İzinde, Ulusal Yayınları, 2003, Edirne

2)http://www.halilibrahimtunali.net/index.php/1944-11-agustos-16-agustos

3)Hasan Çalıkuşu, Vahit Lütfi Salcı ve Müzik   https://kirklareliyereltarih.blogspot.com/2020/10/vahit-lutfi-salci-ve-muzik.html

433

432253