Kırklareli tarihinde net olarak belirtilemeyenlerin başında şehrin ilk fetih ediliş tarihi gelmektedir.
I. Murat zamanında başlayan Bizans’ın Avrupa’ da ki topraklarının ele geçirilmesi 1360 yılından 1369 yılına değin sürdüğü belirtilmektedir. Kırklareli birçok belgede 1361 yılında Osmanlı topraklarına katılmış olmasına karşın, aynı yıl içinde Bulgar kuvvetlerince işgal edilmiş olduğu belirtilmektedir. Değişik yayınlarda Kırklareli’ nin geri alınmasının tarihini 1363, 1365, 1366 hatta 1369 olarak verildiği görülmektedir. Genel olarak tarihçiler 1363 yılında anlaşmış görünmektedir.
Günümüzden yaklaşık 660 yıl önceleri olan bu tarihlerdeki değişiklikleri bir ölçüde o yıllarda tutulan kayıtların yetersizliklerine bağlayalım. Ancak daha üzerinden 100 yıl geçmemiş olan Kırklareli’nin düşman işgalinden kurtuluş gününün şimdiye kadar 3 kez değiştirilmesini anlamış değiliz henüz.
Hepimizin bildiği gibi I. Dünya Savaşı biterken Osmanlı İmparatorluğunun ve birlikte savaştıkları İttifak Devletleri(Almanya. Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan) yenilerek Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kalmışlardır. İmzalanan bu Ateşkes antlaşmasının sonrasında gelen Sevr Antlaşması kapsamında Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılma süreci başlamış oluyordu. Bu antlaşma çerçevesinde İngiltere ve Fransa’nın onaylaması ile Yunanlılar Doğu Trakya’ ya girerek Edirne, Kırklareli ile Tekirdağ şehir merkezlerini, ilçelerini köylerini işgal etmeye başlamışlardır. Yunan silahlı kuvvetlerinin Kırklareli işgali 23 Temmuz 1920 tarihinde olup, 2 yıl boyunca zulmün her türlüsü ve şiddetlisi ile sürmüştür. Bu yıllarda yaşanılanlar değerli yazarlarımızca roman, öykü ve anılar şeklinde yayınlanmıştır.
Ulusal Kurtuluş Savaşlarımız yapılmış, Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde düşmanlarımızı yenip, yurdumuzdan kovulduktan sonra Ankara Hükümetinden önce Ateşkes Antlaşması istenmiştir. Mudanya’ da yapılan bu Antlaşma ile 15 Ekim 1922 gecesinden itibaren işgal güçlerinin topraklarımızı derhal terk etmeleri kararlaştırılmıştır. Araya Fransa girerek, Yunanlıların iki yıl boyunca yaptıkları kötülükleri bildiklerinden, özgürlüklerini kazanmış olan Türk halkının Yunanlı askerlere ve Yunan kökenli insanlara zarar vermesini önlemek için önce işgal bölgelerindeki yönetimi Fransız’ ların almasını, Türk Askeri Güçlerinin daha sonra gelip yerleşim yerlerini Fransız’ lardan teslim almasını sağlamışlardır. Teslimat anlaşmaları her yerleşim bölgesi için belirlenmiştir. 1 Kasım 1922 tarihinde Çorlu’ dan başlayan bu devir 27 Kasım 1922 tarihinde Lalapaşa’nın devralınması kararlaştırılmıştır. Yapılan bu uluslararası anlaşmaya göre 10 Kasım 1922 günü Kırklareli Fransızlar’dan teslim alınmak üzere hazırlıkların başlamasına karar verilmiştir. Bu kararla birlikte 2 yıl 3 ay 14 gün süren Yunan İşgalinin sona erdiği haberi bütün Trakya’nın olduğu gibi Kırklareli halkının da çektiği zulümlü günlerin bitmesi demek olduğu için tarifsiz bir sevinci yaşamalarına neden olmuştur.
O günleri bizzat yaşayanlardan dinleyip kitaplarında yazan değerli yazarımız Merhum Nazif Karaçam’ın yazdıklarında okuyacak olursak; “Türk birlikleri şehre Kurtuluş Caddesinden(Eski İstanbul Yolu)Nusret Somay, Abdülkadir Konday gibi komutanlarla gece saat 22.00-23.00 sularında girdiler. 10 Kasım günü Kocahıdır İlkokulu’na Türk Bayrağı çekildi. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetiminde ilk Hükümet Merkezi oldu. İsmet Sırrı Gür de yeni Türkiye’nin ilk Kırklareli Mutasarrıfı olmuştur. O gün Kırklareli’de yeni doğan çocuklara Mustafa Kemal ve Zafer adları verildi.”
16 yıl boyunca da Kurtuluş Bayramı Pınarhisar yolu tarafından gaziler ve milislerin ardından gelen şanlı ordumuzun askerlerinin temsili gelişleri ve okulun balkonuna Türk Bayrağının çekilmesi ile başlayıp coşku içinde kutlanmıştır.
Ta ki 1938 yılına değin. O yılı ve o sabahı bizzat yaşayan sevgili anneciğim rahmetli Bahriye Rodopman’ın defalarca anlattıklarından aktarmak istiyorum; “18 yaşında idim. Hüseyin(Rahmetli Babam) ile yeni nişanlanmıştık. Özene bezene giyinip, süslendikten sonra, birlikte Kocahıdır ilkokulunun önüne geldik. Tıklım tıklım insan doluydu. Okullardan öğrenciler, kadınlar, erkekler, ellerinde bayraklar olan çocuklar, askerler, polisler, memurlar bütün Kırklareli hatta köylerden bile gelenler bekliyorduk. Epey zaman geçti insanlar sabırsızlanmaya başladı. Şimdiye kadar hiçbir sene böyle gecikmenin olmaması herkeste bir tedirginlik yarattı. Farklı bir şeylerin olduğu düşünülüyordu. En sonunda Vali Bey çıktı ve ağlayarak kötü haberi verdi. Bütün bekleyenlerin sesli ve boğuk boğuk ağlama seslerini hiç unutamayacağım. Çoğu kişi Atatürk’ün ölümüyle her şeyin bittiğini, hatta yaşamamızın bile mümkün olamayacağını konuşuyordu. Herkes donmuş gibi olduğu yerden ayrılamıyor, adeta Atasının ölümüne inanamıyordu. Neden sonra, ağlaya ağlaya evlerimize dağılmaya başladık. Herkes bir birine ‘’Şimdi ne olacak?” diye soruyordu. Ne yalan söyleyeyim, o ilk şoku atlattıktan sonra bende “Artık bundan sonra evlenemeyiz herhalde’’ diye düşünmeye başladım. Artık her şey bitmişti herkesin gözünde.’’
İşte o yıl böyle bir hüzünlü, kutlanamayan gün olarak geçmiş oldu tarihe. Tabii çok kısa bir zamanda halkın ilk şaşkınlıkları geçip mantıklı düşünmeye başladığımızda hayat kaldığı yerden yeniden başlamış oldu. Ve o zamanki yöneticiler o günkü koşullarda Kurtuluş gününü bir gün önceye alarak 9 Kasım’ın Kurtuluş Bayramı olarak kutlanmasına karar vermişlerdir. Bu kararı alırlarken, Silahlı Kuvvetlerimizin Komutanları ile 9 Kasım gecesi Kırklareli’ne gelmelerini göz önüne aldıklarını sanıyorum. Ve uzun yıllar böyle geçti. Bizlerin Kırklareli’ndeki öğrencilik yıllarımızda hep böyle kutladık Kurtuluş Bayramımızı hep aynı yerde ve marşlarla yürüyerek ve büyük bir coşku ile yapılan söylevleri dinleyerek. Ertesi gün de okullarımızda, resmi dairelerde sakin ve yeis içinde Atamızın ölmüş olmasına karşın, fikirlerinin, ilkelerinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hiç sönmeyeceğine, söndürülmeyeceğine ant içerek anmıştık. Sanırım yine her yıl bu şekilde 10 Kasım’lar da Atamız ve ilkeleri aynı şekilde anılıyor ve anısı önünde saygı ile eğilerek sevgiler sunuyorlardır.
Uzun bir süre de bu şekilde yapılan anma ve kutlamalar 1990’lı yılların sonuna doğru değiştirilerek, sabahtan Atatürk’ün anılması, öğleden sonra da Kurtuluş Bayramı etkinliklerinin yapılması şekline getirilmiştir. 2019 yılından itibaren de Belediye Meclisinin aldığı kararla Kırklareli Kurtuluş günü 11 Kasım olarak değiştirilmiştir.
Bu konuda benim kişisel görüşüm, tarihi olayların belirli bir kronolojileri olduğunun bilincine varılarak takvimlerdeki yerlerinin istenildiği gibi değiştirilmesinin yolu açılmamalıdır. Gelecekte yaşayacak olan nesillerin canlarını sıkacak bir noktaya getirilmemelidir. Fetih edildiği yılda henüz uzlaşılamayan şehrimizin hiç olmazsa son olduğuna inandığımız işgalinden kurtuluşunun tarihinin doğru olarak saptayıp uygulanmasına özen gösterilmelidir diyerek tüm Kırklarelililerin Kurtuluş Bayramlarını Kutlarım.
Her şeyimizi borçlu olduğumuz Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk. Aramızdan ayrılışının 86. yılında da ilk günkü gibi ilkelerine ve miras bıraktığı Cumhuriyetin kazanımlarına bağlılığımızı bir kez daha yineleyebilmenin onurunu yaşıyoruz. Rahat uyu, sevgili Atamız. Yurdumuzun kuzey batı sınırının bekçiliğini yapan Serhat Şehri Kırklareli’miz canı ile, kanı ile, malı, mülkü ile emanet ettiğin ilkelerini ve devrimlerini sonsuza kadar korumaya ant içmiştir. Ne senden, ne sözümüzden asla vazgeçmeyeceğiz.
Farmakolog Dr.
Ahmet Rodopman