Kırklareli adını efsanelerden alan bir şehirdir. Bu efsaneleri “kırk” sözcüğü içinde birleştirerek kullanan tek şehirdir denebilir.
Istrancaların eşiğinde batıya giden bir yolun adındaki kırk sözcüğünü Türklerin dilinden anlamaya çalışırsak başka bir yere varırız. Orada, batıya açılarak kendi yolunu bulmaya çalışan farklı bir kavmin varoluş hikayesi başlar. Bizans'dan kalma tarihindeki Kırkkilise adı Osmanlı'da kulanılsa bile bu gerçek, efsaneleri yaratmadan edememiştir. Anadolu adının da Bizans'dan kalma olup, güneşin doğduğu yer demek olan anatoli'den gelmesi gibi. Coğrafi isimlerin orada yaşayanların ağzında aldığı biçimler bizi hep farklı yerlere taşır. Sonra başka bir biçime dönüşürken aynı mekanda yaşanmış yeni bir hayatı anlatan mitolojik bir hayata dönüşüverir. Anotoli'den Anadolu doğar, Kırkkilise'den ise Kırklar yurdu anlamında Kırklareli doğar.
Görüldüğü gibi her adın arkasında toplumsal geçişleri/dönüşümü anlatan bir var olma hikayesi yatar. Buna hikaye demeyelim de adı efsane olsun istersiniz, ama maksat değişmez. Efsaneler o coğrafyanın hafızasına yerleşir. Kırklar kavramı her defasında büyülü manası halkların hafızasında yer eden farklı bir mite dönüşerek yaşar durur. Bu hikaye nereden aklıma geldi diyeceksiniz. Kırklar mitolojisinde bulunmasa bile ne yaşarken ne öldükten sonra kırsalda gönüllerde kaynaştığı halde şehirlinin gözünde bir yabancı gibi kalmış değerlerimiz vardır. Biz şimdi tanık olmasak da onlar geleceğin içinde var olan yeni efsanelerin konusu olacaklardır.
Belki efsaneler hep böyle yaratılmış, anlatılmış, yazılmıştır. Halkın içinde dede lakabını alarak büründüğü büyülü kişilik onu yaşatılan bir menkıbenin öznesi yapmıştır. Mesela, adı Vahit Lütfi Salcı'dır. Ölse de "O" artık hiç yok olmayacaktır, ardından sahip çıkılmasa da, unutturulmaya çalışılsa da. 3 Şubat 1950 yılında yaşadığı yerde buzlanmış yolunda düşüp hayatını kaybettiğinde bu toprağın Vahit Dedesi olduğunun kaç kişi farkındaydı bilmiyorum ama aynı şehir de yaşayan şair dostu Niyazi Akıncıoğlu, öldüğünü öğrendiğinde arkasından şöyle konuşacaktır: "Dede “sanatkâr” dır. Öldü! Hem de soğuk bir günde, toprağı sıcak olsun. Şimdi artık Kırklareli’nde Kırklar değil Kırkbirler yatıyor."