Yaşadığımız çağda birçok bağımlılığımız mevcut. Bunlardan biri de kredi kartı bağımlılığı. Kartları kullanmayı çok seviyoruz. Bu nedenle de alışverişe bağımlı hale geliyoruz. Kredi kartları bizlere çok cazip geliyor. Bedavaymış gibi alışveriş yapıyor, daha sonra taksitler halinde ödüyoruz. Ve taksitle ödemek sanki hiç ödememiş hissiyatı uyandırıyor. Bu nedenle borçla yaşıyoruz ve bundan şikayet etmiyoruz.

Aynı zamanda kredi kartı ile yapılan alışveriş nakit parayla yapılan alışverişe göre insanlarda daha fazla dopamin yani mutluluk hormonu salgılanmasını sağlıyor.

Kredi kartı bununla birlikte küresel ekonominin temelini oluşturuyor. Amerikalıların toplamda 820 milyar dolarlık kredi kartı borcu bulunuyormuş. Bu borcu 1 dolarlar halinde yan yana koysak Dünya’dan Güneş’e kadar uzanabilirmiş. Öyle bir borçlanma yani.

Kartla yapılan alışveriş esnasında cebimizden hiçbir şeyin çıkmadığın bilmek bizi daha da fazla alışverişe teşvik ediyor. Şahsen kendimde kredi kartı edindikten sonra daha fazla harcama yapmaya başladım. Eğer limitim daha da yüksek olsaydı almak istediğim lüzumsuz birçok ürün olacaktı. Neyse bolca da kitap satın alıyorum. Hep gereksiz ürünler almıyoruz sonuçta.

Kendimce kredi kartının daha sonra ödeme imkanı sunması, vade farksız taksitlendirme olanakları ya da asgari ödeme gibi kolaylıkları oldukça cazip. Tabi faiz burada işin işine giriyor. Ancak kullanıcılar bunu çok rahat bir şekilde kabul ediyor.

Bunların yanı sıra kredi kartları çokça değişik avantajlar sunuyor. Özellikle yüksek enflasyonla boğuştuğumuz bu dönemlerde taksitlendirme imkanı eriyen satın alma gücüne karşı bir nebze de olsa koruma kalkanı görevi üstleniyor. Lakin düşük enflasyonun olduğu zamanlarda ise nakit alışveriş daha mantıklı geliyor.

Kartların bu avantajları oldukça kullanmaya devam edeceğiz. Bu işin sonu gereksiz birçok ürün satın almak, borçlanma alışkanlığı ve ileri derecede bağımlılık olarak gözüküyor.