Son olarak Emin Alper’in dördüncü uzun metraj filmi Kurak Günler’i Netflix’e gelmesi vesilesiyle izleme şansı buldum. Bir süredir kuraklık sorunuyla boğuşan Yanıklar kasabasına yeni atanan genç savcı Emre ile belediye başkanı Selim ve avukat oğlu Şahin, yerel gazeteci Murat ve kasaba halkı arasında yaşanan çekişmeleri konu edinen Kurak Günleri hem senaryosu hem kurgusu hem de muhteşem görüntü yönetmenliği ile başarılı buldum.
İdealist genç savcı Yanıklar Kasabası’na gelir gelmez kendisi için dehşet verici kasaba halkı için bir o kadar normal görüntülerle karşı karşıya gelerek yeni görevine başlıyor. Başlangıçtaki gerginlik film boyunca hız kesmeden devam ediyor. Havanın sıcaklığı ile gergin atmosferin birleşmesi seyircinin olaylardan kopmamasını sağlıyor.
Savcının ilerleyen günlerde göz göre göre yaptığı hata içinden çıkamayacağı olaylar silsilesi ile karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Bu karmaşık olaylar filmin kurgucuları; Özcan Vardar ve Eytan İpeker, Yönetmen Emin Alper’in iş birliği ile çok iyi bir şekilde perdeye yansıtılıyor. Bu başarılı kurgunun ülkemizin yanı sıra Avrupa’nın Oscarları olarak bilinen Avrupa Film Ödülleri’nde “En İyi Kurgu” ödülünü kazandığını hatırlatmakta fayda var.
Filmin başından sonuna kadar savcının içerisinde bulunduğu durum o kadar boğucu ve sıkıntı verici ilerliyor ki izleyici olarak karakterin yerinde olmak istemiyor bu nedenle her an filmin içinde yer alıyoruz. Sadece savcı mı? Hayır. Yozlazmış başkan, oğlu, dönemin adamı olma sözünün karşılığını veren hakime ve kasabada yaşayanların çoğu. En fazla göze çarpan da su sıkıntısına verilen daha doğrusu verilmeyen tepkiler. Kasabanın yaşadığı su problemi had safhadayken bu soruna neden olan yöneticilerin desteklenmesi kasabadaki sıkıntıları çözmeye çalışan savcının ise linç girişimine maruz kalması sinir bozucu olsa gerek.
Filmde savcı dahil hiçbir karakterin tam anlamıyla masum olduğu söylenemez. Eğitimlisinden eğitimsizine herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor, herkes kendi gücü seviyesinde zulüm edip yalan söylüyor. Sorunları çözmeye çalışan savcının dahi yeri geldiğinde delil karattığını görüyoruz.
Olayların başrolünde kendisinin de olduğunu tam olarak hatırlayabilseydi bu şekilde cesur kararlar alabilir miydi? Filmin gidişatında gördüğümüz kadarıyla yüksek ihtimal alamazdı. DNA örneği verme cesareti gösterememesi en önemli kanıtlardan biri olarak söylenebilir. Orada yaşadığı tereddüt aslında önemli bir gösterge.
ADALET Mİ? KİŞİSEL HIRSLAR MI?
Gerçekten adalet sağlanacak mı? Yoksa kişisel hırslar mı kazanacak? Seyirciler film boyunca bu iki soruya cevap arıyor.
Sonuç olarak Emin Alper bizlere iyi bir taşra hikayesi sunmuş oluyor. Ancak mesaj verme kaygısının biraz aşırıya kaçtığını söylemekte gerekiyor. Yönetmen merak ettiğimiz birçok sorunun cevabını bizlere bırakıyor. Bu bazıları tarafından senaryoda kolaya kaçma olarak yorumlansa da şahsi kanaatim bu durum filmi başarılı kılan etkenlerden biri olmuş. Hele ki son sahne. Yönetmen final sahnesi ile film boyunca vermek istediği mesajları tek bir noktada bir araya getiriyor.
Fraklı bir konuda da ekleme yapmak istiyorum. Basın sektörünün içerisinde bulunan biri olarak küçük bir kasabada iki tane yerel gazetenin bulunması bana biraz fazla geldi. Bu şartlarda oldukça zor olsa gerek.
Türkiye prömiyeri 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapan ‘Kurak Günler’ Antalya’dan En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Müzik başta olmak üzere toplam 9 ödülle döndü. Film aynı zamanda 33. Ankara Film Festivali’nden de En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu ödüllerini aldı.
Kurak Günler, Avrupa’nın Oscarları olarak bilinen Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Kurgu ödülünü kazandı. Film 2000 yılında EFA’dan Fipresci ödülü alan ‘Mayıs Sıkıntısı’ndan bugüne, Avrupa Film Ödülleri’nden Türkiye’ye ödül getirme başarısı gösteren ilk film oldu.