Ermeni bir asilzadenin kızıdır. Genellikle Azize Maria diye anılır.

Kendisi I.Basileios’un İmparatorluğu sırasında (867-886) İstanbul’a göç etmiş ve aynı İmparator zamanında küçük bir thema olan ve Drungarios diye adlandırılan ve Vize askeri komutanı olan Nicephoros ile evlenmiştir. Harvard Üniversitesinden Alice-Mary TALBOT’un yayınlamış olduğu  “Holy Women of Byzantium Ten Saints’ Lives in English Translation” adlı araştırma dosyasında Nicephorosun kardeşinin Marianın kendisini aldattığını Nicephoros’a söylemesi neticesinde Nicephoros’un sürekli Maria’yı dövdüğü ve bu olaylardan birinde Maria’nın Nicephoros’tan kaçarken başını bir taşa vurması sonucunda kanamadan öldüğü belirtilmiştir. Nicephoros ile evli kaldığı sürede doğan iki oğlundan Baanes askerliği tercih etmiştir. İkinci oğlu Stephan ise Anadolu’da keşiş olarak yaşamaya başlamış Symeon adını almıştır. Maria ise öldükten sonra Vize’de Psikoposluk Kilisesine gömülmüştür. Ancak ölümünden dört ay sonra mezarı ziyaretçi akımına uğramaya başlamıştır. İnsanlar şifa bulmak için mezarına gelmeye başlamışlardı. Dört ay sonra mezarına gelenler cesedin hiç bozulmadığını ve halen yaralarından kan geldiğini belirtmişlerdir. Bu mucizelerden birinin de mezardan ışıklar geldiği yönündedir. İşte bu mucizevi olayın hemen ardından Nicephoros rüyasında Maria’yı görmüştür. Ona küçük bir kilise yaptırmasını ve roliklerini oraya taşıtmasını söylemiştir. Kocası da böylece onun azizelik mertebesine ulaştığını kabul ederek ona bir şapel mezar yaptırmıştır. Bir grup insanla cesedi taşınırken cesedin hala bozulmadığı tespit edilmiştir. Ancak cesedin taşınırken şapelin din adamları ile Nicephoros arasında uzun tartışmalar çıkmıştır. Akın akın gelen insanların bıraktıkları gelirlerin kaybolması açıkça din adamlarının hiç işine gelmemişti. İşte yeni yapılan şapel-kilise de mucizeler birbirini takip etmeye devam etmiştir. Ayrıca buraya bir de Maria’nın freski yapılmıştır. Sonunda Nicephoros da 923 yılında ölünce aynı kiliseye gömülmüştür. Bu yıllar Vize’nin Çar Simeon tarafından kuşatma içinde olduğu yıllardır. Her tarafı yakıp yıkan Simeon bu kiliseye hiç dokunmamıştır. Nicephoros’un mezarı mermer bir lahitte, kilisenin sol tarafında idi. 927’de Simeon’un ölümünden sonra Vize tekrar Bizanslıların eline geçince Maria’nın iki oğlu Vize’ye döndüler ve ebeveynlerinin vücutlarını başka yere nakletmeye karar verdiler, sonunda babalarının mezarını kilise dışına çıkardılar. Maria’nın vücudu 25 sene sonra bile, hiç bozulmamıştı. Babalarından boşalan lahde ise annelerini koymuşlardı. Ardından Kilisede manastırın merkezi haline gelmiştir. “Vize’de olan ve ardından bütün Bizans’ta meşhur bir azize haline gelen Maria’nın bu yapıları hangileri idi?” sorusu uzun süre bilim adamlarını meşgul etmiştir. Trakya’nın 1920-22 yılları arasında Yunan işgali sırasında eski eserler müfettişi olan Lampousiades Vize Ayasofya Kilisesinde Grekçe bir yazı okumuş ancak bu yazı bir daha görülmemiştir. Aynı yerde 1960’ta burada araştırma yapan C.Mango’da bu yazıyı görememiştir. Lampousiades’ten olduğu gibi aktarma yapmıştır. S.Eyice’nin 1969 yılında yapmış olduğu çalışmada da bu yazıya rastlanılmamıştır. Ancak elimizdeki kayıtlardan bu yazının kilisenin sol kuzey tarafında olduğunu ve Maria’nın mezarının da burada olduğunu biliyoruz. 1995 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kontrolünde yaptırılan temizlik çalışmalarında sıra nartex kısmına gelince burada yaklaşık 1 metre civarında bir toprak topluluğu ile karşılaşmış, bu dolgunun kaldırılması ile nemden duvardaki badananın düşmesi ile oldukça sağlam bir fresk ortaya çıkmıştır.

81352488 Dfd4 4Cd6 87B4 De66B5B89383

Temizlikten sonra şefaat dileyen bir figür bu figürün altında ise ilk satırı tamamen bozulmuş diğer satırlarından bazıları nemden kurtulmuş bir kitabeye rastlanılmıştır. Bu Lampousiades’un bahsettiği kitabe idi. Maria’nın adı ile birlikte anılan Marta ismine anlam vermek oldukça zordur. Bu kitabe bir dua olmasına karşın pek fazla tanınmıyordu. Beşinci sıradaki bu isimlerden Marta belki freskoyu yaptıran olabilir. Nicephoros’un lahdi dışarıda Camiye giden yol üzerindeki temizlik sırasında parçalar halinde ele geçmiştir. Ayasofya’nın hemen yakınındaki bir yer altı mezar odası ile açılan bir yol sayesinde ortadan kalkan ancak apsis günümüze sağlam halde ulaşan kilise bu konumda dikkat çekmektedir. C. Mango’nun Piskoposluk Kilisesi olarak kabul ettiği ancak, Maria’nın Kilisesinin bu olmadığı yolundaki görüşü mantıklı gözükmektedir. Ancak açık bir yorumlama bulunmamaktadır. Ayrıca Ayasofya’nın da bir tek başlık altında bakmakta büyük bir hata ortaya konulabilir. Çünkü Ayasofya’da hemen hemen 10 dönem gözükmektedir. Bunlardan ilki hiç şüphesiz bugün temelleri gözüken Piskoposluk Bazilikasıdır ki bunun güney pastophorium hücresi batıdan kesilerek mezar şapeli haline getirilmiştir. İkinci büyük evre ise bugün görülen alt plandaki bazilikadır. Bu Piskoposluk Bazilikasıdır. Maria’ya yapılan özel şapel ise Stranonlu Kilise olabilir. Ardından Maria’yı büyük ihtimalle X. Yüzyılda tekrar yapılan Ayasofya’ya gömmüşlerdir. XIII. Yüzyılda Yunan Haçı üst yapısı eklenmiştir. Sonuçta Maria önce Ayasofya’ya sonra Stranonlu Kilise’ye ardından tekrar Ayasofya’ya gömülmüştür. Nicephoros ise ilk Ayasofya’nın kalıntılarından güney pastophoriumun kesilerek mezar şekli haline getirilen bölümüne gömülmüş olabilir. Böylece Maria Bizans satında bir kilise, bir şapel yapılmasına bir manastır kompleksinin çekirdeğinin konulmasına temel teşkil etmiştir. Ayrıca Azizelik mertebesiyle Hristiyan dini içinde kendine sonsuza dek uzanan bir yer edinmiştir.

Kaynaklar:

Dr. Özkan Ertuğrul’un “Roma ve Sonraki Dönemlerde Vize” ve Alice-Mary TALBOT “Holy Women of Byzantium Ten Saintsé” adlı eserlerden derlenmiştir.

22166Dbf 8C2D 493D Bb2E 9677Ddb6C4E9

2Cc14143 3A08 405B 8B42 9Aa02B702D45