Unutulmayan anılar, hayatımızda iz bırakan kişiler, yaşanan yere ait kültürel ve tarihi miras saydığımız varlıklar bir şehrin ruhunu oluştururlar.

Şimdiki kuşaklara bu dediklerim garip gelebilir ama bunlardan koptuğumuzda orada yaşamanın anlamından geriye çok az şey kalıyor. Kent yaşamı yaşadığımız çağda insanları farklı yerlere savurdu. Sadece tüketmeye yönelik zevklerle doldurulmuş günlük yaşamın rüzgarına kapılmış insanlar için bu söylediklerim pek anlam ifade etmiyor olabilir. Bizler geçmişin hikayelerini anlatmaya, tarihin sokaklarında dolaşmaya devam edeceğiz. Aşağıda okuyacağınız hikaye de bunlardan biri.

Kırklareli Basın Tarihinden bir Yaprak: Özveri Dergisi:

Kent tarihine yönelik araştırmalar sırasında bazen ilginç keşiflerle karşılaşırsınız. Belki de yaptığınız işin en zevkli yanı burasıdır. Geçenlerde Kırklareli’nde basın tarihi ile ilgili çalışmalar yaparken de böyle oldu. Konuyla ilgili yazıları ararken adına ilk kez rastladığımı sandığım biriyle karşılaştım. Sandım diyorum, çünkü kim olduğunu baştan çıkartamamıştım. Nazif Karaçam, Gazete Trakya’daki yazısında bu kişiyi etraflıca anlatmaya çalışmıştı.(1) 1956 yılında yayımlanmaya başlayan Özveri dergisinden söz ederken hakkında bazı önemli bilgiler de veriyordu.

Ama önce biraz Özveri’den söz edeyim. Derginin sahibi Rıza Tagal olarak biliniyor. Yani Ali Rıza Dursunkaya ailesinden biri. Yönetim yeri, çok ilginç, Kırklareli Öğretmenler Derneği derginin. Aslında dergiyi öğretmenler çıkartmaktaydı ve yasal engelleri aşabilmek için böyle bir çözüm bulunmuştu. Yazı kadrosunda yer alan isimler, Nazif Karaçam’ın sıralamasıyla şu kişilerden oluşuyordu: Nazif Karaçam, Orhan Hançerlioğlu, Fahrettin Dağdelen, Etem Ütük, Necmettin Efe, Kamil Varlık, Fedai Can, Trakyalı Aşık Mustafa, Yüksel Güngör, Mehmet Adem Solak, Muammer Tuncer, O.Yunus Yıldırım, Muzaffer A. Özden, N.Atik, Ali Büyükhelvacıoğlu, Refik Fikret Sağnak, Rıza Yalt.

Eğitim, kültür ve sanat konularında yayımlanan bu dergiden itiraf etmeliyim ki ilk kez haberim oldu. Aynı dönemlerde Edirne’de Uluğ Turanlıoğlu tarafından çıkarılan Damla dergisini hatırlıyorum. Ayrıca yine Kırklareli’nde yayın hayatı kısa süren, 1935-1936 yılları arasında Kırklareli Halkevi tarafından yayımlanan Batıyolu dergisinden de haberim vardı. Özveri’deki yazarlardan biri Mehmet Adem Solak olunca, şu anda Güre’de yaşamakta alan değerli eğitimci ve şair büyüğümüzü arama gereği duydum. Onunla konuşurken öğrendim ki, Özveri dergisinin bir süre yazı işleri müdürlüğünü yapanlardan biri de o. Nazif Karaçam da yukarıda bahsedilen yazısının sonuna Mehmet Adem Solak’ın dergide çıkan Fukara Hasan adlı şiirini koymuştu. Bu şiir onun 1958 yılında yayımlanan ilk kitabı olan İçimde Yeşeren Bahar’da yer alıyordu:

Bu ev sekiz kişi bir Hasan

Hasan’ın sırtında su, sırtında ekmek

Bu ev tezek kokusundan kara islere dek

Hasan demek.

Alnında iki damla ter izi

Hasan bitkin gelir çalışmaktan geceleri

Elleri çatlamış sapsarı nasır

Elleri dokuz boğazın elleri.

Hasan, senin sırtına böyle yazılmış kaderin

Sabah tuz-biber akşam tuz-biber

Neylesin fukaralık bu

Yakındıkça uzar gider.

Halk Ozanı Trakyalı Aşık Mustafa:

Mehmet Adem Solak’la dergi hakkında konuşurken uzayıp giden sohbetimizin içinde ilerde ondan yazmasını istediğim ilginç anıları da dinleme fırsatı buldum. Ama konuşurken aklıma takılan asıl soru Nazif Karaçam’ın yazısında adı geçen Trakyalı Aşık Mustafa’nın kim olduğuyla ilgiliydi ve kendisini dinlerken hafızamdaki anılar birden canlanmaya başlamıştı. Yazıyı okurken asıl adının Halil Tekin Bucaklı olduğunu öğrendiğim bu kişi, Karahıdırlı Halil Bey olarak biliniyordu. Yazıda Başbakanlık Arşiv Genel Müdür Yöneticiliğinden emekli olduğu belirtilen Halil Beye , Nazif Karaçam yazdığı “Kırklareli’ni Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar” kitabında yer vermişti.

487F43E8 41E9 431C Bfaa A891De6De7F0

Pekiyi, kimdi bu Karahıdırlı Halil Bey?

Adem Solak ile sohbet sırasında fark ettim ki Halil Bey aslında benim ilk gençlik yıllarımda tanıdığım, babamın yakın dostu olan “Halil Amca” idi. Sabahları önümüzden geçerken babamın avukatlık yazıhanesine muhakkak uğrardı. Halil beyin gözleri görmezdi. Koluna girdiği bir yardımcısı vardı, onunla dolaşırdı. Ceketinin sağ cebinde ise, başlığı dışa gelecek şekilde katlanmış bir Cumhuriyet Gazetesi muhakkak olurdu. Yazları babama yardımcı olmak için çalıştığım bu yazıhane sohbetlerini merak ve keyifle dinlerdim.

Halil beyin hayatımda bu nedenle önemli bir yeri vardı. Ama onunla ilgili fazla bilgiye sahip değildim henüz. İngilizce öğretmenim Hüsniye Özyürek’in babası olduğunu hafızamı zorlayarak hatırlıyordum. Halil beyden herkes saygıyla bahsederdi. Çok iyi Fransızca biliyordu ve sürekli kitap okuyan, dünyada ve yurtta olup biteni günü gününe takip edebilen biriydi. Babamla ikisinin konuşmalarını dinlerken onların ilgi alanlarına girmek hoşuma giderdi. Bu yakınlaşma daha sonraki yıllarda benim araştırmaya, okumaya yönelmemi sağlamıştır. Bu nedenle babamın yazıhanesinde yaz dönemlerinde geçen mesai saatlerim düşünce ufkumu açan bir fırsata dönüşmüştü diyebilirim.

Şiir yazan Aşık Mustafa’nın ötesine uzanan özellikleriyle çok yakınımda olmuş biriyle yıllar sonra başka bir şekilde yeniden karşılaşmış olmam hem bir hüzün hem bir sevinç yaratmıştı içimde. Halil Amca’yı yeniden yaşatacak sihirin ne olduğunu anlamak, üstlendiğim görevin en zevkli yanıydı. Aslında bu işin katlandığınız yorgunluğa değmesini sağlayan şey de buydu. Hatırlamak yaşamı uzatmanın elimizden gelen tek yoluydu.

Şimdi Halil Tekin Bucaklı hakkında toplayabildiğim bilgilerden bahsetmeliyim biraz da.

Halil Tekin Bucak Hakkında Öğrendiklerim: Halil Tekin Bucaklı 1903 Selanik Kozan doğumludur. Bir Osmanlı bürokratı ve Bektaşi dedesi olan Selanikli Hayrullah Efendi’nin oğludur. Eşi artık mahalle olan Karahıdır köyünden Adalet Hanımdır.  Baba Vize Sancağında Nüfus Müdürlüğü yapmış, okumaya önem veren ve oğlunun iyi bir eğitim almasını isteyen biridir. 1912’de Balkan Savaşları sırasında oğlunu öğrenim için İstanbul’a gönderir. Halil Bey’in Mekteb-i Sultani’de okuduğu söylenir ama torunlarından aldığım son bilgiye göre Bursa Lisesi’ne girer ve oradan mezun olur. Daha sonra Osmanlı Devletine sivil yönetici sınıfını yetiştirmek amacıyla açılan Mekteb-i Mülkiye’ye(Siyasal Bilgiler Fakültesi) girer. Bu okulu 1927 yılında birincilik ile bitirir. Kırklareli Valiliğinde maiyet memurluğu olarak başlayan memurluk hayatı birçok ilçede çeşitli görev ve kaymakamlıklarla devam eder. Vize’nin ilk kaymakamı olur. 1937 yılında İzmir Bölgesi İş Müfettişliği, 1938 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü 6. Şube Müdürü, 1941 yılında İçişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Umum Müdürü ve 1944 yılında Başbakanlık Arşiv Genel Müdür Yardımcılığı görevinde bulunur 1955 yılında emekliye ayrılıp Kırklareli’ye yerleşir. (2)

Devlet yönetiminde bulunduğu sıralarda çevresi tarafından prensiplerine son derece bağlı biri olarak tanınır. Çok iyi Fransızca bildiğinden Ankara’daki yüksek bürokrasi içinde “Fransız Halil” olarak tanınır. Fransızca kadar Osmanlıca’ya ve Rusça’ya da hakimdir. “Trakyalı Dertli Mustafa” “ Trakyalı Aşık Mustafa” mahlaslarıyla şiirler yazar. Bu şiirleri Özveri dergisinde yayımlanır. 1953 yılında yazdığı, Atatürk’ün naaşının taşınması sırasındaki duygularını anlatan Çakırım Destanı isimli şiiri ile ünlenir. Bu şiir Atilla İlhan tarafından bir televizyon kanalında okunur, daha sonra bestelenmek üzere Nevit Kodallı’ya verilir. Ancak bu tasarı hayata geçirilemez. (3)

Üç kız babası olan Halil Tekin Bucaklı çocuklarının kendisi gibi iyi bir eğitim almalarını ister. Kızlarından Hüsniye(Özyürek) 1946 yılında Üsküdar Amerikan Kız Kolejinden mezun olduktan sonra Kırklareli Lisesi’nde ingilizce öğretmeniliği yapmıştır. Diğer kızı Melek(Ovalı) Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunudur. Kırklareli siyasi hayatında kültürlü, aydın bir Cumhuriyet kadını olarak tanınmıştır. CHP kadınlar Kolu Başkanlığı yapmış, Belediye yönetiminde görevler almıştır.

Halil Tekin Bucaklı şeker hastalığı nedeniyle görme engelli olduktan sonra ölünceye kadar hayatını Kırklareli’nde geçirmiştir. Okumaya olan düşkünlüğü, Fransızca olan hakimiyeti ile bilinen, düşünceleri, eleştirileri ile aydınlar ve gazeteciler arasında saygıyla anılan bir kişi olarak itibar görmüş, meziyetleri, fikirleri, tavsiyeleriyle saygıyla anılmıştır. Atatürk devrimlerine bağlılığı ile bilinen Halil Tekin Bucaklı son günlerinde ülkeyi karanlık bir döneme sürükleyen gelişmeleri kaygıyla izlemiş, 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapanlara karşı öfkesini dile getirmiştir. Gazeteci İsmet Solak bir yazısında o günleri şöyle anlatır :

“Kenan Evren o sırada TV'de konuşuyordu. Ve Atatürk ile söze başlıyor, Atatürk ile bitiriyordu. Halil Bey, 28 yıldır görmediği gözleriyle sanki geleceği süzüyordu: "Bana da öyle geliyor çocuk. Sonunda, 'Atatürk, Atatürk' diye, diye bunlar bu defa Atatürk'ü gerçekten öldürecekler. Gidişatı hiç beğenmiyorum.

Ben Atatürk'ün en yakınında bulunmuş, isimsiz beş sınır neferinden biriyim. Ama, benim neler yaptığımı sorma çocuk. Bu sır benimle toprağa girecektir. Yeter ki, o büyük dehanın izinden ayrılma, onunla, anlat, tanı ve tanıt. Mesele burada.""(4)

İsmet Solak Hali Tekin Bucaklı’yı andığı başka bir yazsında onun sözlerini nakleder:

“Devlet Arşivleri eski Genel Müdürlerinden, akrabam da olan, rahmetli Halil Tekin Bucaklı ileri yaşlarda görme yetisini yitirmişti. Bir gün Devlet yönetimi üzerinde sohbet ederken şöyle demişti:

“Bak çocuk, bu dediğimi unutma. Büyük bir düşünür, her toplum kendine layık olan bir yönetimle yönetilir, diyor. Çünkü onu görür, her şey ondan ibaret sanır. Oysa, insanların aklı toplumların itibar ettiği zamanlarda öne çıkarsa, o toplum kendinden de ileri bir yönetim tarzını seçebilir. Bizler, Mustafa Kemal ile bu imkana kavuştuk ve çağdaşlığı ve uygarlığı yönetim ilkesi saydık. Ha, yarın bir gün bu imkanlarımızı kaybedersek çağ dışına düşeriz ve safsataların emrine giriveririz, bunu da iyi belle.”"

Halil Tekin Bucaklı kim mi? Mektebi Mülkiye’nin arşivine girerek nasıl büyük bir zekaya ve yeteneğe sahip olduğunu görebilirsiniz. Çünkü öğrenim döneminde tüm notları tam olan bir öğrenci olduğunun farkına varabilirsiniz. O kadar zekiydi ki, “Ben Atatürk’ün sınır neferlerinden biriyim, ama görevimin ne olduğunu sorma bana. Sınır neferliği bana yeter de artar” der ve sohbeti bitirirdi.” (5)

Kırklareli’nde 2007 yılının Ekim ayında yapılan bir şiir okuma etkinliğinde kızı Melek Ovalı babasından şöyle bahseder:

"Babam Atatürk sevgisiyle dolu bir insandı. Bizi de o şekilde yetiştirdi. Bugün Atatürk'e karşı yapılan tutum ve hareketler bizi derinden yaralıyor. Birlik ve beraberlik içinde olalım. İnandığımız şeylere sahip çıkalım. Bize düşen görevleri yapalım. Ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi unutmayalım. Her şeyden önce laik, demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Atatürk devrimleri ve inançları yıpranmaya başladı. Babam hayatı boyunca mücadeleyi elden bırakmadı. Babamla gurur duyuyorum. O yaşamı boyunca dürüst ve namuslu bir hayat sürdü. Hiç bir zaman taviz vermedi. Bizler de onun gibi hiç bir şeyden taviz vermemek zorundayız." (6)

Bu duyarlı Cumhuriyet aydını 12 Eylül askeri darbesinin yarattığı üzüntülere dayanamayıp 24 Eylül 1980 günü aramızdan ayrılmıştır.

Yazdığı şiirler şimdiye kadar bir kitapta toplanmamıştır. Kitaplığında yer alan el yazması notlarının bir kısmı bu gün torunları tarafından korunsa da zengin kütüphanesi maalesef bu gün kayıptır.

Torunlarından rica ettiğim belgeleri ve fotoğrafları daha sonra ayrıca paylaşmayı düşünüyorum. Ayrıca yakın zamanda kendisini ziyaret etmeyi planladığım Sayın Ertuğrul Karakılavuz ile bu konuda yüz yüze bir görüşme yapacağım. Yazıya son vermeden önce burada bir bilgiyi paylaşmadan geçemeyeceğim:

Gazete Trakya sayfalarından öğrendiğime göre 2017 yılının Ocak ayında yapılan Belediye Meclisi toplantısında Sayın Ertuğrul Karakılavuz tarafından Karahıdır Mahallesi’nde uygun bulunan bir sokağa Halil Tekin Bucaklı adının verilmesi talep edilir. Karar uygun bulunarak, 898. Sokağa Halil Tekin Bucaklı adı verilir. Bu karara Ak Parti grubu sokak ve caddelere ancak şehit ve gazilerin adı verilir gerekçesiyle itiraz eder ve talebe red oyu verir. Ancak Meclis oy çokluğu ile Halil Tekin Bucaklı adının verilmesini kabul eder. (7) Kendisiyle telefonda görüştüğüm Ertuğrul Karakılavuz bununla ilgili Meclis kararının elinde olduğunu bana söyledi. Ancak benim Karahıdır Mahallesi için yaptığım harita taramasında maalesef bu sokağın adı hala 898. Sokak olarak geçmekte. Demek oluyor ki Belediye Meclis Kararına rağmen sokağın adı hala eskisi gibi durmaktadır. Ancak işin daha ayıbı Halil Tekin Bucak gibi değerli bir Cumhuriyet aydını, Atatürkçü bir büyüğümüzün, Cumhuriyet Yönetimi’ne hizmetleri geçmiş değerli bir bürokratın adının kent merkezinde bir cadde veya sokağa verilmemiş olmasıdır. Bu konunun takipçisi olacağımı buradan duyurmak isterim.

Notlar:

(1) Nazif Karaçam, Bir Zamanlar Kırklareli’nde “Özveri” Dergisi Çıkardı, Gazete Trakya 23.3.2006.

(2) Vikipedi Halil Bucaklı maddesi; Nazif Karaçam Kırklareli'ni Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar, 2014 Edirne.

(3) Çakırım Destanı Şiiri Sayın Hasan Çalıkuşu tarafınadan bana gönderilmiştir. Bu yazı için şimdilik elimde bulunan tek fotoğrafı da ondan aldım.

(4) İsmet Solak www.zohreanaforum.com. 21.01.2009

(5) İsmet Solak, 24 Saat Gazetesi, 20.4.2016

(6) Melek Ovalı, Gazete Trakya, 4.10.2007

(7) Gazete Trakya Haberi Şehit Özüpek'in adı sokağa veriliyor  5.01.2017