Kırklareli'nin tarihe gömülü geçmişinde dolaşmak için elimizde çok azı kalan binalardan birisi de bugün sessiz sedasız bir halde artık eski canlılığını yitirmiş bir parkın arkalarında, ağaçların arasında bir uykuya dalmış gibidir.
Bu bina ötekilerden biraz farklıdır. Mesela Yayla Mahallesi’nde restorasyonu bittikten sonra bir kent Müzesi havası kazandırılan eski Türk Ocağı binasının tarzında değildir. Ya da biraz ilerisinde, hala ihtişamını koruyan, adını bir akıncı kahramanından almış tarihi bir mektep olan Kocahıdır İlkokulu binasına da benzemez. Çünkü bu bina erken Cumhuriyet döneminin mimari tarzına uygun olarak yapılmış, modern Türk mimarisine ait bir örnektir.
Evet, tahmin edeceğiniz gibi Kırklareli Halkevi binasını anlatmaya, çalışıyorum sizlere. Kırklareli, kent belleğini yaşatacak mimari dokusu ne yazık ki kaybolmuş, pek azı ayakta alabilmiş bir kent görünümündedir. Nedenlerini belki başka bir zamanda ele alabiliriz, ama asıl üzülecek husus sayıları az bu türde binaların da kimliğini, değerini yeni kuşaklara aktarabilmeyi pek beceremediğimizdir. Oysa 1937-1939 yılları arasında inşaatı tamamlanmış, yaklaşık 80 yıllık bir ömrü olan Halkevi Binası Cumhuriyet tarihimizin sembolik bir anıtı gibidir. Hatta benim gibilerin çocukluk yıllarının anılarında yaşayan haliyle düşünüldüğünde hala güncel değerinden bir şey yitirmiş değildir. Birçoğumuzun babalarının, tanıdıklarının bu binaların merdivenlerinde çekilmiş kutlama törenlerine ait toplu fotoğrafları albümlerde nefes almaya devam ediyordur belki. Binanın önündeki geniş merdivenin uzun basamaklarından inilerek girilen Şevket Dingiloğlu parkında oturanların sesleri şimdi bu derin uykuya dalmış binanın duvarlarında yankılanmaz artık. Her yerde benzer bir sessizlik, bir bekleyiş vardır. Ana caddeden parkın içine adım atarken sizi karşılayan yalnızlık duygusu da buna eşlik eder. Ama bütün bunlara rağmen Atatürk heykelinin yanından geçip parkın içine doğru yürüdüğünüzde karşılaştığınız manzara hala kendi diliyle sizlere anlamlı bir şeyler fısıldar. Gelin bu fısıltıyı birlikte dinleyelim.
***
Halkevleri neden düşünüldü, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Bu soruların cevaplarını aradığınızda aslında Cumhuriyet Tarihi’mizin en önemli konularının arasına dalmış olursunuz birden bire. Halkevlerinin kuruluş yılları 1932 yılının başlarıdır. Ondan önce Millet Mektepleri diye adı geçen öncül girişimler de olmuştur. Fakat Halkevleri sayıları 479'u bulan yaygın bir teşkilatlanmanın eseri olarak karşımıza çıkar. İlk anda Halkevleri açılan ilk 14 il (İstanbul, Bursa, Eskişehir Denizli, İzmir, Çanakkale, Konya, Diyarbakır, Malatya, Samsun, Afyon, Ankara, Aydın, Bolu) arasında Kırklareli yer almasa da aynı yıl içinde 24 Haziran1932 tarihinde burada da Halkevi açılır. Bir ilde Halkevi açabilmek için en az üç faaliyet kolunun aktif hale getirilmiş olması gerekiyordur. Mesela Kırklareli Halkevi ilk kuruluş yıllarında üç şubede faaliyet gösterebilmiştir. Sadece Spor, Kütüphane ve Müzik kolunun Bando takımı etkin olabilmiş, ilerleyen yıllarda da mevcut olanaklarını sonuna kadar kullanarak büyük gelişmeler kaydedebilmiştir.
Burada hemen hatırlatmakta fayda var; Halkevleri 1931 yılının şubat ayında kapatılan Türk Ocakları yerine kurulmuştur. O zamana kadar Halkevlerinin üstleneceği görevleri Türk Ocakları yapıyordu. Peki neden bundan vazgeçilmiştir? Bu sorunun cevabını bulmak için Atatürk'ün 20 Aralık 1930 tarihinde Kırklareli'ne gelişinde yaptığı konuşmalara bakmak gerekiyor. O zaman da, Gazi Mustafa Kemal'in Trakya gezisine hangi nedenlerle çıktığını anlatmakta fayda var. Buradan yola çıkıp halkevlerinin arkasında yatan siyasi, toplumsal olguları ve gelişmeleri dünyada da olup bitenlerin çerçevelediği bir pencereden anlatmaya çalışacağım.