İyi ki Türkiye'de namuslu gazetecilik yapan birkaç insan kalmış hala...

Bunlara, korkmadan yazı yazabilen, televizyona çıkıp düşündüklerini korkusuzca konuşabilen yine sayıları epey azalmış yorumcu ve yazarları katın. Onlara ne çok şey borçlu olduğumuzun farkında mısınız? İşte daha dün hapisten yeni çıkmış Barış Pehlivan aslanlar gibi açıklamalar yapıyordu yine dün akşam. Siz hiç “ben korkuyorum, bir süre yazamayacağım” diyen birini gördünüz mü böyle insanlar arasında? Hayır göremezsiniz. Yazar - çizer takımı en fazla küser, yorulur, bir süre dinlenmek ister, ama bu geri çekilmek değildir. Toparlanıp bıraktığı yerden işine koyulur yine. Çünkü mesleğine, yaptığı işe saygılıdır, dahası inandığı ilkelere bağlıdır. Bu çırpınma bir hayat tarzıdır onlar için. Yazmadan duramazlar. Tehlikeyi her defasında göğüslemeye hazır, durmadan yazarlar, konuşurlar.

Bu tür insanlara akademi dünyasında pek rastlayamazsınız şu sıralar. Onlar inançları uğruna savaşan bilgi kahramanlarıdır. Tam da entelektüelliğin tanımına uygun davranan kişilerdir. Çoğu işlerinden kovulmuşlar, yurt dışına gitmişlerdir. Ya da yoksulluk içinde yaşasalar bile araştırma yapmaya, yazmaya devam ederler. Bunlara, mesleğini korkusuzca yapan avukat hukukçuları da ekleyebiliriz. Çeşitli meslek odalarında çalışan sivil toplum çalışanlarını, mühendisleri, doktorları asla unutmayarak.

Bunlara dürüst, duruşu ilkeleri belli siyasetçileri de katabiliriz. Sözünden dönmeyerek işini yapan az sayıda siyasetçiler de var ülkede. Çıkıp anayasa mahkemesi önünde toplanarak hukuk ateşini yakanlar var çok şükür.  Mecliste gücünü aldığı milli iradenin savunmasını kahramanca yapan bir avuç milletvekili örnek olmaya devam ediyor. İyi ki varlar.

Bir de onlar kadar cesur ve kahraman başkaları... Sayıları epey azalsa da dövüşe dövüşe yaşayan, örgütlü emeğin temsilcileri, yani sendikacılar var… Yollara dökülüp hak arama peşinde yürüyen sendikacılara da selam olsun buradan. Eğer hala bütün kokuşmuşluğa, yoksunluklara ve yanlışlara rağmen, hukuksuzluğu yaratan zihniyete hayır diyerek doğruyu savunmaktan geri durmayan bir kahramanlar ordusu varsa, arkasında şimdilik halk desteği tam olmasa bile bu ülkenin geleceği kararmış sayılmamalı.

Aydınları, hukukçuları, yazarları ve toplum önderleri ile ülkemizi ayakta tutacak sağlam temellerin varlığına inanıyorum çünkü. Ülkenin demokrasi fukarası, hukuka güvenin neredeyse yok olduğu bir tehlikeli süreçten çıkmamız bu bilince sahip kitlelerin farkındalığı ile sağlanacak. Yıkılan bir imparatorluktan Cumhuriyeti kurmuş, zengin deneyimleri olan bir geçmişimiz var. Geleceğin toplumsal inşasına önce hukuk ve demokrasi diyerek laik ve eşit yurttaşlık temelinde başlamaktan başka bir çaremiz yok. Sadece eleştiri ile yetinerek değil, siyaseti toplumcu bir kucaklaşma aracı haline getirerek yapıcı somut adımlarla tasarlamak zorundayız. Bunu başaracak tarihsel deneyime sahip entelektüel birikiminin ve kadroların varlığından benim hiç şüphem yok. Bu kötü günler geçecek inanın.